22 Temmuz 2010 Perşembe

Carnivale

kendimi dinlemeyeli epey uzun zaman oluyor. aslında duyacak ses kaldığını da pek sanmıyorum. sessiz ve dingin hayat dedikleri buymuş demek. Ama ben böyle bir hayat talep ettiğimi hatırlamıyorum.

çok da uzun olmayan bir zaman önce kafamın içinde bir karnaval vardı, tüm zamanların en görkemli karnavalı. ne zaman kaçmak istesem dünyadan o karnavala sığınırdım. kimi zaman ip üstünde yürür adrenalinin dibine vururdum, kimi zaman fırfırlı eteklerimi kaldırıp bacaklarımı savura savura dans ederdim, bazen de cam kürenin önünde bağdaş kurup yüzü yüzümün hizasında olan dağınık saçlı falcının hayatımı didiklemesine izin verirdim. gözlerimi kapamamla birlikte kendimi harikalar diyarımda buluyordum. gerçeklikten uzak olmak bünyemi kızgın kumlardan serin sulara doğru yolculuğa çıkarırdı.

artık o karnaval yok. çadırlar toplandı. akrobatlar, revü kızları, ucubeler, takma kanatlarından hoşnut olmadığı için sürekli huysuzluk yapan atlar, mazbut duruşunun ve hüzünlü gözlerinin ardına sığınan zapdedilmesi pek de kolay olmayan filler, sevimli oldukları iddia edilen maymunlar terkettiler karnaval alanını. sessizlik ve toz bulutları hakim artık kafamın içinde... uyumadan az önce koşa koşa gittiğim, olmazları oldurduğum, uçtuğum, kaçtığım, dilediğimce raksettiğim o dünya, savaş sonrası terkedilen kasabalardan farksız şimdi.

artık ne zaman gözümü kapasam göz kapağımın ardından başka bir şey göremiyorum. sonra sıkılıp mecburen uyuyorum.