28 Haziran 2010 Pazartesi

Aynı

Her sabah alarm 05:50'de bangır bangır çalıyor ama alarm ile işim olmuyor hiç. Ben 06:40'da şeytan dürtmüş gibi uyanıyorum. Biyolojik saat zırvalıklarına inanır oldum son iki senedir. Sifon sesini duyunca anlıyorum ki saat 06:43. dişlerimi tam da önerildiği gibi 2 dakika boyunca fırçalama gayretim her sabah fiyasko ile sonuçlanıyor. Rekorum 32 saniye! Fazlasını midem kaldırmıyor. Akabinde 6 kapaklı dolabın bana ait olan 4 kapağı ve iki çekmecesi karşısında rüyalara dalıyorum. Akşamdan ayarlasam ne giyeceğimi 8 dakika daha fazla uyuyabilecekken kararı hep sabaha bıraktığım için 30 saniye kendime küfür ediyorum. Giyinme faslının ardından yeni edindiğim teletubbies sendromunun etkisi ile takribi 3 dakika sevgilimin koynunda gözlerimi dinlendiriyorum. Sonra tüm mahalleyi ayağa kaldıran topuk seslerim eşliğinde servise biniyorum.

Radyo kanalları her sabah aynı şarkıları çalıp aynı muhabbetleri yaparken ben uykunun kucağına bir atlayıp bir düşerek şirkete varıyorum. İlk iş bilgisayarın karşısında göz bozukluğumun ne oranda ilerlediğinin, boynumdaki sancılı alanın ne kadar genişlediğinin ve antidepresanlı günlere dönmeme ne kadar kaldığının muhakemesini yapıp hangi doktora daha önce gitmem gerektiğine karar vermeye çalışıyorum. sonra tüm doktor ziyaretlerini gelecekte bir güne erteleyip dakikaları saymaya başlıyorum. Kimi zaman bir çırpıda biten dakikalar bazı günler saatin bozulduğunu düşündürecek kadar yavaş ilerliyor.

Eve dönüş yolu çoğu zaman sanıcılı geçiyor. Ttrafik tarafından hunharca katledilen vakit boyunca yola bakıp hayatımı gözden geçiriyorum. söylemek isteyip de söyleyemediklerimi, yapmak isteyip yapamadıklarımı düşünmekten kendimi alamadığımdan, hali hazırda pek matah geçmemiş olan günüm daha da acınası bir hale geliyor.

Eve vardığımda, gün boyunca kendime hatırlattığım evde yapılacaklar listesinin maddelerini hatırlayamayacak kadar yorgun ve bitkin oluyorum. Yapmaktan en çok keyif aldığım şeyleri bile haftanın günlerine bölüyorum vakitsizlikten.

İlerleyen saatlerde kendimi yeni bir güne hazırlamak ve yarının bugünden farklı geçeceğine inanmak için türlü çabalar sarfediyorum. Yarın gün doğacak ve hayat bayram olacak diye kandırıyorum kendimi. Söylediğime inanmaya çalışırken kapanıyor gözlerim ve sabah yine aynı güneş doğuyor aynı yerden. Aynı olmaktan hiç sıkılmıyor.