6 Temmuz 2012 Cuma

Nil

Dünyanın en kurak, en verimsiz topraklarında kıvrıla kıvrıla yol almaya başlamadan önce, yerin hangi katmanında oluştuğuna, nerelerden kendine yol bulup yüzeye yayıldığına akıl sır erdirilemeyen bir "hiç"ti kendisi. İmkansız olana öykünen, zoru seven bir su birikintisi. "Kendi halimde çağlayıp görenleri mest edeyim yeter" demeyecek kadar  hırslı. Öncelikli hedefi, doğası gereği, akıp yolunu bulmaktı. Yol ki ne yol, tam 6670 km! Başarırsa en uzunu olacaktı dünyanın. İz bırakacaktı. İstemek başarmanın yarısı olduğundan mıdır nedir, başardı en çok istediği kavuşmayı. Yolu denize kadar ulaşınca artık bir ismi haketti haliyle; kelimelerin yazıldığı gibi okunduğu coğrafyalarda kendisine Nil dediler. Hem "hiç" hem de "en" olduğu için daha güzel bir isim düşünülemezdi.

Küçük bir not; daha "en"i gelmedi henüz yeryüzüne...